Ben Kıvanç Kaytanlı,
4 Haziran 78 yılında Ankara'da doğdum. Aslen Lüleburgazlıyım, Lüleburgazda büyüdüm.Ailenin yarısı Ankarada olduğundan yarı Ankaralıyım. Babam 70 li yıllarda trakyanın önde gelen gitaristlerindenmiş, amcalar da müzisyendir. Evde iyi müzikler dinlenmesi ve müzik aletleri bulunması nedeniyle müziğe ilgi duydum ve bu ilgimi küçük yaşlarda nedensizce bakın bu fender telecaster bakın bu da gibson les paul gibi marka model ezberleyerek ve onların resimlerini yapmaya çalışarak göstermişim.10 yaşıma geldiğimde harçlık biriktirip kaset alan bir çocuk olmuştum ama enstruman çalma fikri kafamda çok belirgin değil idi daha çok futbol, balık avı gibi şeylerle ilgiliydim. bu dönemlerde okuduğum ilkokulda babamın ücretsiz olarak başlattığı mandolin kursunu beceremeyerek 2 hafta sonra bıraktım, 30 kişilik sınıfta kursu bırakan sadece 2 kişi idik diğer arkadaşlar gerçekten çok güzel bir yıl sonu konseri vermişlerdi, Ben de ilgimi bir kaç yıl daha forma, futbol ayakkabıları,oltalar gibi nesnelere yönlendirmek zorunda kaldım.

ortaokul yıllarında tekrar bir heves elimde babamın gitarı kendimi gitar dersinde buldum ama bu sefer de müfredatı beğenmeyerek iki derse gidip bıraktım aslında yine beceremedim, Iron Maiden tişörtüyle gitar dersine gidip bak postacı geliyor çalmak bende hafiften bir sarsıntı yarattı, hocam da branşı gitar olmayan çok iyi bir müzik öğretmeni idi. (keşke iron maiden dan haberi olsaymış da bana git o zaman dave murray i bul sersem herif deyip bozsaymış

Lise zamanı geldiğinde gitar çalma sevdası rüyalarda Mark Knophler ile wembleyde çalma seviyesinde arıza çıkartmaya başlayınca ucuz bir akustik gitar alıp işe giriştim, (aşırı kilodan dolayı sanırım artık futbol hayatım bitmiş idi) ilerletmeye başladığımda da arkadaşlarla bir thrash metal grubu kurduk,(adı Lost Patrol idi,Gitar-Vokal: Barış Özcan, Bass:Kubilay Ertopçu, Gitar: Aydın Terziören)ekipmanı da terfi ettirip tam gitara hakim oluyorum galiba zamanlarımda iken eleman yokluğundan bu grupta davul çalmak zorunda kaldım(türk rock tarihinin en kötü davulcuları listesi olsa ilk 5 te kesin olurum) yaptığımız 5 parçalık demoyu sağolsunlar birileri ciddiye alıp blue jean dergisi yerli gruplar listesi sıralamasına almışlardı ve çok mutlu olmuştuk tecrübe ve güven kazanmıştık. Derken yaş 16 oldu ve lise bitti. (erken başlamıştım) çocuk aklım öss kavramını tanımadığından ve okul da bittiğinden kendimi daha da çok müziğin içinde buldum,Trakya civarında çeşitli gruplarla, şarkıcılarla çeşitli barlarda çaldım, enstruman çalma denemeleri fiyasko ile sonuçlanan çocuğa gitar çaldığı için para ödemeleri çok ilginç gelmişti, para vermeseler,ben üste para vermeye razı olabilirdim.

Test çözmek yerine gitar çaldığım için fiyasko ile geçen iki adet öss macerasından sonra üniversite için Ankara'ya gittim. Orada tam istediğim gibi bir ortam vardı, çok iyi gitaristler,çok iyi rock grupları.. kendi çapımda beste ve düzenleme çalışmaları yapıyordum, kalan zamanlarda da okula gidiyordum. (pişman değilim) Ankarada Recycle (klavye:Ferhat Şahin,davul:Egemen Ünal,vokal:Yusuf Akbuğa, bass:Murat Erk)adında gerçekten harika bir grubum oldu ama zaman problemi ve benim yazları Ankara dışında çalışmam nedeni ile çok kısa sürdü.Sonra, Hakan Girit ve Cem Bezeyiş ile birlikte 80lerin bilinen gruplarından Grup Piramit i tekrar oluşturarak 2003 yılında Zamanımı Geri Ver adlı albümü kaydettik, bu albümün aranjelerini ve gitarları üstlendim. Küçük bir çocukken tv den takip ettiğim bu güzel insanlarla üretim ortamında olmak çok keyifli bir tecrübe idi. Daha sonra bazı pop sanatçıları ile sahne almaya devam ettim. Roxy Muzik Günlerinde Ankara'da bir dönem beraber çalıştığımız Murat Erk'in Full Aksesuar adlı grubu ile Roxy özel ödülünü aldık.
Tesadüfler birbirini kovalar iken bir gün kendimi turkish "guitar hero" larımdan Cenk Eroğlu'nun yanında buldum, Cenk'in gitaristliğinin inanılmaz müzikal yeteneklerinden sadece biri olduğunu anladım. Çalışma ortamındaki pozitif enerji, paylaşım ve dostluk kendimi daha fazla tanımamı sağladı, bana çevirdiği ayna kafamdaki puzzle ın eksik parçalarını yerine oturttu, hissedip adını koyamadığım şeylerin adını koydum, müziğin neresinde ne şekilde ne kadar olmalıyım? kısmını daha ciddi düşünmeye başladım. Cenk Eroğlu - Xcarnation projesinde asistan ve konuk gitarist olarak bulundum, o yaşanmışlık benim için çok anlamlı ve gurur vericidir... Her zaman müzisyen olmamı destekleyen babamı da aynı dönemlerde kaybettim, moral açısından ayakta durabilmemi sağlayan en önemli kişilerden biri yine Cenk idi, ne kadar teşekkür etsem azdır.Umarım uzun yıllar beraber çalışırız.
Cenk Eroğlu, Xcarnation albümü için akla zarar bir tempoda gece-gündüz kavramı birbirine karışmış bir vaziyette çalışır iken, en yakınında olan birkaç insandan biri de Emre Önbayraktar idi. Cenk'in eski arkadaşlarından olan Emre ile de bu dönemlerde tanıştım, çok yönlü yetenekleri olan müzisyenleri çekemeyip hiç sevmesem de, bu kuralı Emre için bozdum.

) -şakaydı tabi ki- O da kendi albümü için çok sıkı bir tempoda çalışmaktaydı. Sevgili Emre'nin ticari kaygıları bir kenara koyarak içinden geldiği gibi hazırladığı "Onlar ve Diğerleri" adlı albümüne gitarist olarak konuk oldum, gerçekten keyifli ve özgürce bir çalışmaydı, ileride başka projelerimiz de olacak... .)
Ve, şarkı söylemek denen şeyi keşfetmeye çalışıp besteciliğimi geliştirmeye çabalıyorum. Müzisyen olduğum için çok mutluyum, böyle bir platformda, böyle güzel insanlarla "müzik" konuşup müziği paylaşabilmek, fikir alışverişinde bulunup öğrenmek çok keyifli.. Muziktek için başta Mahcem ve Doruk olmak üzere tüm moderator arkadaşlara; böyle güzel bir başlık için de Nurkan'a teşekkür ederim.
Sevgiler, iyi çalışmalar.
K